7.9 C
İstanbul
Perşembe, Aralık 12, 2024
Booking.com
Ana SayfaTürkiyeDoğu AnadoluTaş Masal Diyarı: Mardin

Taş Masal Diyarı: Mardin

- REKLAM -

Aybike Tekeli

Tarihi dokuları üzerinde taşıyan Mardin, Türkiye’nin güneydoğusunda yer alan, uluslararası kuruluşlarla kültür mirası olarak kabul görmüş ve koruma altına alınmış bir şehrimiz.

Mezopotamya’nın verimli topraklarındaki göz alıcı Mazı Dağlarının yamaçlarına kurulmuş bir şehir olan Mardin, günümüze dek Anadolu topraklarından geçen çoğu kültürün durağı olmuştur.

Güneydoğunun Dicle kısmında bulunan Mardin, Şanlıurfa, Batman, Diyarbakır, Siirt ve Şırnak illeriyle komşudur. Birçok farklı dil, din ve kültürlere ev sahipliği yapan Mardin bir sürü tarihi süreçlerden geçmiş olsa da hala Mezopotamya ve Mısır kültürünü, birliğini ve beraberliğini taşımaya devam ediyor. Ülkemizde farklılaşmış nüfusu ve kültürü içinde barındıran Mardin’de Kürtler, Süryaniler, Araplar, Türkler, Yezidiler ve Ermeniler olmak üzere 6 farklı köken birlikte yaşamaktadır.

Üzerinden İpek ve Baharat ticaret yollarının geçtiği bu şehir, tarihinde birçok kültürle tanışmıştır. Bu farklı etnik kökenlere ev sahipliği yapan Mardin’de hepsinin izleri bugün bile görülebiliyor.

Mardin’de birbirinden güzel yapılar; camiler, kiliseler, medreseler ve manastırlar bulunmakta. Farklı dinlerin bulunduğu şehirde hal-i hazırda farklı din ve kökenden insanlar saygı ve sevgi çerçevesi içerisinde bir dağ yamacında birlikte yaşam sürdürüyor; Mardin’i güzel kılan şeylerden birisi de bu.

“Süryani kiliseleriyle Artuklu camilerini aynı zamanda sevdim. Mardin’de çok eski bir mezhep olan Şemsiler gibi güneşe, ya da Ezidiler gibi Tavus-u Azam’a tapanların da olabileceğini, hatta olması gerektiğini orada öğrendim. Arapça ezanın en güzel örnekleriyle, Latince ilahileri eş zamanlarda dinledim. Kürtçe ağıtları ve türküleri yüreğimin uçurumlarında duydum. Uzun bacaklı, dal gövdeli yüzlerinde hüznün, sevdanın ve intikamın esmer gölgesi gezinen delikanlılar, ellerinde bir tüfekle atlara sıçrar, ufkun bittiği yere kadar bir toz bulutu içinde gider, gelirlerdi; çevikliğin zarafetini, tütün sarmanın şiirini onlarda gördüm.” Murathan Mungan ‘Paranın Cinleri’ isimli kitabında memleketi Mardin’i bu cümlelerle özetlemiştir. Mardin’in kendine özgü dokusunu hala koruması ve yaşatması insanı hayrete düşürüyor. Mardin’e gidildiğinde direkt akla ‘şimdi nereden başlayacağız?’ sorusu düşmekte. Tarihi taş dokusuyla ev sahipliği yaptığı kültürleri ve gördüğü tarihileri düşünürsek bu, çok haklı bir soru.  

Deyrulzafaran Manastırı

Bana sorarsanız, gezerken ilk durak ‘Deyrulzafaran Manastırı’ olmalıdır. Merkezin 4-5 kilometre doğusunda bulunan manastır, 5. Yüzyılda başlamış ve farklı dokunuşlarla şimdiki haline 18. Yüzyılda sahip olmuştur. Deyrulzafaran Manastırı beşinci yüzyılda, Şemsilere ait Güneş Tapınağı ve Romalıların kale olarak kullandığı kompleksin üzerine kurulmuştur. Romalıların bölgeden çekilmesiyle Aziz Sleymun bazı azizlerin kemiklerini getirerek kaleyi manastıra çevirmiştir. 640 yıl boyunca patriklik merkezi olarak kullanılmış bugün de Süryani Kilisesi’nin önemli din merkezlerinden birisidir. Mardin Metropolitinin ikametgâhı olan manastır, 15.yüzyıla kadar Mor Şleymun Manastırı olarak bilinmiştir. Manastır daha sonra adını etrafında yetişen ‘zafaran (safran)’ bitkisinden dolayı Deyrulzafaran (Safran) Manastırı olarak anılmaya başlanmıştır. Hala eğitime devam eden manastır, 2021 yılında UNESCO tarafından Dünya Mirası Geçici Listesine dahil edilmiştir.

Kasimiye Medresesi

Bir sonraki durağımız benim için biraz daha ilginç olan bir yer ‘Kasimiye Medresesi’ olur. Kasimiye Medresesi, Mardin’de Oldukça eğimli bir arazi üzerinde bulunan, taş işçiliğinin mükemmel örneklerinden birisidir. Mardin’de bulunan en büyük yapılardan birisi olan medresede 23 oda, iki mescit, bir türbe, çeşme ve havuz vardır. Kasimiye Medresesi, Artuklular döneminde yapılmaya başlanmış, inşası Timur zamanında yarım kalmış ve 15. Yüzyılın sonlarında Akkoyunlu Sultanı Kasım İbni Cihangir döneminde tamamlanmıştır. Medrese döneminin en iyi eğitim merkezlerinden birisi olarak bilinmektedir. Duvarlarında, astronomi ve tıp bilimine ait simgeler vardır. Medrese’nin çok güzel yerleri ve yapısı vardır.  Yöreye özgü özel sarı, doğal dikdörtgen taşlarının üst üste eklenmesiyle oluşmuştur. Cami ve türbesi bulunan medrese külliye görünümündedir. Artuklu medreselerinde de görülen çift kubbeyi burada da görebiliriz. Medresenin ortasında bulunan ‘Hayat Havuzu’ benim için ilginç kılan şeydir. Havuzdan birkaç metre uzaklıkta Hayat Çeşmesi adı verilen çeşmeden akan su oluktan geçerek havuza ulaşır. Havuz insan yaşamını doğumdan ölüme anlatmak için tasarlanmıştır. Hayat çeşmesinin çıkışı doğumu anlatır. Suyun ilk döküldüğü havuz bebeklik ve çocukluğu anlatır. Daha sonra geniş bir oluktan akması gençliği, büyük olan ikinci havuz orta yaşı, dar oluktan hızla akması yaşlılığı ve daha sonra mezar şeklindeki üçüncü büyük havuzda ölümü ve sonraki hayatı temsil eder. Bir rivayete göre Kasım Bey, burada katledilmiştir. Kasım Bey öldüğünde kız kardeşi, kanlı gömleğini ağıtlar yakarak eyvanın (salonun) duvarlarına sürtmüştür. Halkça duvarlara su döküldüğünde kan lekelerinin görüneceğine inanılmaktadır.

Mardin’de Kaybolmayı Deneyimleyin

Mardin, gittiğimizde ne yapacağız sorusu için uygun bir yer değildir. Mardin Müzesi, Sabancı Müzesi, Kırklar Kilisesi (Mor Behnam), Zinciriye Medresesi, Meryem Ana Kilisesi, Dara Antik Kenti, Ulu Camii gibi bir sürü yer vardır. Mardin’de gezilecek birçok yer var olmakla birlikte gittiğinizde Mardin sokaklarında kaybolmanızı tavsiye ediyorum.

Gezerken tarihi bir mekâna geldiğinizi düşünerek gördüğünüz her kapıyı açmak isteyebilirsiniz. Açmayın. Zira orası yerli halkın evi de olabilir. Kendine özgü yapısı olan taş evler, yapımında asla ahşap kullanılmaması da Mardinlilerin taşçı geleneğine sıkı sıkıya bağlı olmalarını ve sahip çıkmalarını gösterir.

Midyat

Kesinlikle uğranması gereken yerlerden birisi de Mardin’in ilçesi Midyat’tır. Kiliseleri, manastırları ve evleriyle kesinlikle sizi kendine hayran bırakacak bir yerdir.  

Artuklu’da Süryani Şarabı içmeyi unutmayın. Diyarbakır ve Mardin’de yetişen öküzgözü ve boğazkere üzümlerinden yapılan Süryani Şarabı kırmızı rengi ve tadıyla büyüleyicidir. Şarapların bir kısmının doğduğu toprak olarak bilinen Mezopotamya bölgesinde üretilir. Şarabın doğduğu bölge bir sürü yazılı belge olmasına rağmen tam olarak bilinmemektedir.

Mardin Kalesi

Mutlaka uğranması gereken bir yer daha vardır, Mardin Kalesi… Gece gitmeyi tavsiye ettiğim kale, tüm şehri ayaklar altına alıyor. Gündüz sıcakken gezdiğiniz mekanları gece ışıl ışıl görmek insanı bir kez daha hayrete düşürüyor. Üstünüzde yıldızlar ve altınızda muazzam manzarasıyla çok güzel bir görsel şölen sunar.

Mardin Mutfağı

Mardin’e kadar gelmişken sadece gezmekle olmuyor tabi ki de… Zengin bir mutfağa sahip olan Mardin’den döndüğünüzde bir diyetisyene gitmek isteyeceksiniz. Harika sunumlar ve lezzetli yemekleri yemeden durabileceğinizi sanmıyorum. Gastronomi açısından oldukça zengin ve tüm yemekleri coğrafi işaret tescilli olan Mardin, kapalı lahmacunu Sembusek, Mardin usulü içli köftesi İkbebet ve İrok, işkembe dolması olarak da bilinen Mardin Kibe’si, oğlak ya da kuzunun sağ kaburgasıyla hazırlanan ve yapımı saatler süren Kaburga Dolması, Soğan Kebabı, Süryani mutfağına ait et yemeği olan Dobo, erik yahnisi Alluciye, Firkiye ve Mardin çöreği Killice gibi genellikle et üzerine yapılmış kebap ve tencere yemekleri üzerine kurulmuştur. Yemeklerden sonra midenizde yer olmasını çok isteyeceğiniz şerbetli hamur tatlısı Zingil ve pekmezli bir tatlı olan Harire vardır. O kadar yer gezdikten sonra şehir merkezinde bir yorgunluk kahvesi içmek isteyeceksiniz. Umarım tatlı kahve sevenlerden değilsinizdir. Servisi Türk kahvesi gibi olan ancak aşırı sert bir kahve olan Mırra, üzerinizdeki tüm yorgunluğu alacaktır.

Eski Çarşılar

Şehirden ayrılmadan tarihi çarşılarını gezmeden asla olmaz. Geleneksel el sanatlarını sıkça görebileceğiniz bir yer olacaktır. Çok fazla ziyaretçi alan Kayseriyye (Bezestan) ve Revaklı Çarşılarından gezerken kendiniz ve yakınlarınız için mutlaka hediye almanızı tavsiye ediyorum. Özellikle de rengini Lahor ağacından elde eden ve bayramların vazgeçilmezi İmlebbes (mor badem) şekerini herkesin tatmasını isteyeceksiniz.

Modern ve sıcakkanlı insanlarıyla hala yaşatılan kültür merkezimiz Mardin kesinlikle ziyaret edilmesi gereken yerlerden birisidir.

Fotoğraflar: Mardin Valiliği Resmi Sitesi

Diğer Yazılar

Son Eklenen Haberler